10 Ağustos 2012 Cuma
financial times'ın yorumu: türkiye'nin kabusu güney sınırında gerçekleşiyor
Turkey’s nightmare
Turkey is watching its deepest fears become reality on its southern border. As Kurdish
forces take control of towns across north-east Syria, Ankara faces the possibility of an
autonomous Kurdish area emerging, in loose federation with adjacent Iraqi Kurdistan.
To the Turkish establishment, this is an existential threat: an embryonic Kurdish state
is bound to embolden Turkey’s 13m-plus Kurdish population in demands for regional
autonomy, and could try to claim chunks of Turkish territory. Worse, a powerful
element in a new coalition of Syria’s Kurdish groups is the PYD – an ally of the rebel
Kurdistan Workers Party (PKK), which has waged a 27-year struggle against the
Turkish state. The PKK is now exploiting the situation, launching massed attacks, not
the usual scattered raids, on army posts in Turkey’s south-east.
Syria’s fracture is therefore exposing the faultlines in
Turkey’s society and the limits of its influence in the
region. The west should pay more attention to this side effect of the Assad regime’s
disintegration. It needs Turkey more than ever as a stable ally amid the chaos – and
looks to the ruling AK Party as an example of a mildly Islamist government steering a
secular democracy.
There is little Turkey can do to stop the Syrian quagmire deepening. Prime minister
Recep Tayyip Erdogan has implicitly threatened cross-border strikes if the PKK sets up
bases inside Syria. But there is no appetite for sustained military intervention. Nor has
a policy of befriending the Iraqi Kurds succeeded: it was Masoud Barzani, the KRG’s
president, who brokered the new coalition of Syria’s Kurds.
However, Ankara can and must do more to prevent an escalation of ethnic and sectarian
tensions.
At home, it must redouble efforts to address the grievances of Turkish Kurds. Mr
Erdogan must ensure that a rewrite of Turkey’s constitution enshrines cultural rights
for all citizens – and addresses the crucial question of regional devolution.
And in its foreign policy, Turkey must avoid being seen as a cheerleader for Sunnis
across the region. Its rivalry with Iran is already heating up. Arms sales to Bahrain
have not gone unnoticed, and Turkish Alevis are uneasy at what they see as partisan
support for the largely Sunni Syrian uprising. Ankara could act to alleviate these fears –
for example, by pressuring Syrian rebels to abstain from revenge attacks. If Turkey is
to be a force for stability, Mr Erdogan must show he can rise above sectarian divisions.
6 Ağustos 2012 Pazartesi
kuzey ırak'ta petrol oyunları (reuters)
ÖZEL HABER-Kuzey Irak petrolleri için büyük oyuncular devreye giriyor
Peg Mackey / Andrew Callus
LONDRA, 6 Ağustos (Reuters) - Kuzey Irak'ın petrol
rezervleri bol ve kolay erişimli olma avantajına sahip ancak
yarı-özerk Kürt Bölgesel Yönetimi'yle sözleşme yaparak burada
faaliyet gösteren büyük Batılı şirketler, Kürt yönetimiyle
merkezi Bağdat hükümeti arasındaki çekişme yüzünden alacaklarını
tahsil edemiyorlar.
Yine de bu anlaşmazlık, başka büyük şirketlerin de kuzeye
yerleşmelerine ve daha büyük özerklik peşinde olan Kürt yönetimi
için, Bağdat hükümetini kızdıran onaylarını ilan etmelerine
engel olamıyor.
Irak konusunda çalışan önde gelen bir petrol şirketi
yöneticisi, "Kuzeye göç devam ediyor, bu bir dönüm noktası
olabilir" dedi.
Türkiye, Suriye ve İran'la sınırları olan bu dağlık bölgede
üretim küresel ölçekte bakıldığında henüz çok zayıf ancak Kuzey
Irak Doğal Kaynaklar Bakanı Ashti Hawrami, doğru yatırımlarla ve
bir ihraç güzergahıyla 2014 yılına kadar günde 1 milyar, beş yıl
sonra da 5 milyar varile çıkacak bir üretimin mümkün olduğunu
söylüyor.
Petrol şirketlerinin yöneticilerine göre Hawrami,
yatırımlarını haklı gösterecek kazançlar elde etmek istemelerini
anlayışla karşılıyor. Bu şirketler, diğer Ortadoğu ülkelerinde
ise hükümetlerin kendilerine kuşkuyla yaklaştığını söylüyorlar.
Bir yönetici, "Aradaki fark şu ki bizi burada istiyorlar,
halbuki güneyde sanki istenmiyoruz" dedi.
Kürt bölgesindeki gelişimin önündeki en büyük engel, her
türlü ihracat faaliyetinde yetkinin Bağdat'ta olması ve merkezi
hükümet de Erbil'deki Kürt yönetimi ile imzalanan kontratların
geçerliğini tanımıyor.
Bağdat, Kuzey'e verdiği yakıtı sınırlıyor ve ülkenin ihracat
gelirlerinin yüzde 17'sini almasını gerektiren anlaşmaya rağmen
kuzeye nakit akışını zorlaştırıyor.
Türk şirketi Genel Enerji 2002 yılında bölgeye ilk giren
şirket olarak bu yolu açmıştı. 2003 yılında ABD önderliğindeki
işgalin ardından Norveçli DNO ve diğerleri peşinden
geldi.
Halen 4O kadar yabancı şirket Kuzey Irak'ta petrol faaliyeti
gösteriyor. Ancak siyasi durum ve ödeme alamama sorunları
nedeniyle Kuzey Irak'a gelenler genellikle siyasi riskleri göze
alabilen ve kaybedecek fazla şeyi olmayan küçükçe şirketler
oldu.
Ne var ki, geçen yıl Kasım ayında, petrol devi Shell'in
bu nedenlerden dolayı bölgeden çekilmesinden dört yıl
sonra, Exxon Mobil devreye girdi ve oyunun gidişatını
değiştirdi.
Dünyanın en büyük özel petrol şirketi olan Exxon Mobil,
Kuzey Irak'ta altı arama bölgesi için sözleşme imzaladı.
Geçen ay ise ABD'nin ikinci büyüğü olan Chevron
sıraya girdi ve Sarta ile Rovi alanlarındaki blokların yüzde
80'ini Hintli Reliance şirketinden satın aldı.
Geçen hafta da, Fransız Total Hari ve Safen
bloklarının yüzde 80'ini Marathon Oil'den satın alarak, Kanadalı
Western Zagros şirketinin işlettiği Gamian blokuna
katılan Rus Gazprom gibi, bölgede yerini aldı.
Bu tabloya göre dünyanın en büyük 10 petrol şirketinden
dördü, Kürt Yönetimi'nin merkezi olan Erbil'de artık varlar.
Öfkeli Bağdat yönetimi Exxon ve Total'in güneydeki büyük
projelere katılma şanslarını tehlikeye attıklarını söylüyor.
Ancak hâlâ yatırımlarını paraya dönüştüremeseler de büyük
şirketlerin yöneticileri, kuzeye olan rağbetin güneydeki sahalar
için Bağdat'ın verdiği koşulların çekici olmadığı ve savaştan bu
yana hâlâ süren kargaşa ve kalkınma çabalarının yavaş
ilerlemesinin de sorun olduğu mesajını Irak hükümetine
vereceğini düşünüyorlar.
TÜRKİYE İLİŞKİLERİ
Kuzey Irak'ın kimin eline geçerse ona çok büyük servetler
kazandırma potansiyeline sahip olan petrol varlığı, bölgedeki
genel güçler dengesi ve etnik gerilimleri de etkileyebilir.
İhracat açısından, tam bağımsız bir Irak Kürt yönetiminin
ham petrolünü Irak arazisinden hiç geçirmeden Türkiye üzerinden
taşıması farazi olarak mümkün.
Bölgesel Kürt Yönetimi, Mayıs ayında yaptığı açıklamayla,
Tak Tak petrol sahasından inşa edeceği yeni bir boru hattını,
halen Kerkük'ten Ceyhan terminaline uzanan ana boru hattına
bağlayacağını duyurdu.
Ancak bu noktada var olan hassas bir nokta Kürt Yönetimi ve
yatırımcıları için sorun olabilir ve Irak Başbakanı Nuri el
Maliki'nin elini güçlendirebilir.
Türk Başbakanı Tayyip Erdoğan dünyanın en hassas siyasi
denge hesaplarını yürütüyor.
Erdoğan, daha önce dostça ilişkiler sürdürdüğü Suriye
Cumhurbaşkanı Beşar Esad'a karşı muhalif isyancılardan yana
tavır aldı. Böylece Türkiye'nin en uzun sınırındaki ülke,
Türkiye'nin düşmanı oldu.
Ayrıca, Esad'ın destekçisi olan İran da Türkiye ile
dostluğundan vazgeçme ihtimali olan bir diğer komşu. Bir de
Türkiye'nin kendi hoşnutsuz Kürt kesimi var.
Dolayısıyla Erdoğan belki de Bağdat hükümetini rahatsız
etmek istemeyebilir. Sınırında çok varlıklı bir Kürt yönetimi de
Erdoğan'ın isteyeceği bir sonuç olmayabilir.
Washington'daki enerji danışmanlık şirketi PFC Energy'den
Raad Alkadiri, "Şu anda Bağdat'ın en sağlam kozu Kürtlerin
bağımsız bir ihracat hattına sahip olmamaları" dedi.
"Dolayısıyla bu sorun sonunda Bağdat-Erbil-Ankara üçgeninde
çözümlenecek ve Suriye dahil olmak üzere bölgedeki gelişmeleri
dikkate alırsak, bu ilişkinin sonucu Kürtleri de yatırımcılarını
da şaşırtacak bir yönde olabilir."
Haberin orijinali için tıklayınız:
ÖNEMLİ: Bu haber, linkleri yukarıda belirtilen haber ya da
haberlerden derlenmiştir. Tam çevrilmiş metin olmayabilir.
(Haberi derleyen Ayşe Sarıoğlu; Redaksiyon Orhan Coşkun)
REUTERS
24 Temmuz 2012 Salı
mbk üyesi numan esin'den 1960 sonrasına ilişkin bilinmeyen notlar (cumhuriyet)
27 Mayıs’ı gerçekleştiren MBK üyesi Esin, 57 yıllık Suriye olayını anlattı
‘Halep’i alacaktık’
ERDEM GÜL
ANKARA - Meclis Darbe Komisyonu tarafından dinlenen, 27 Mayıs 1960’ta yönetime el koyan Milli Birlik Komitesi (MBK) üyelerinden Numan Esin, Türkiye’nin bugünlerde savaş noktasına geldiği Suriye ile ilgili 57 yıllık bir olayı anlattı. Esin, “1955’te bizim motorlu piyade taburunu alarma geçirdiler, 39’uncu Tümen’le birlikte. Biz Suriye’ye taarruza hazırlandık. Hedef Halep’i ele geçirmek. Niye? Suriye’yle bizim ne alışverişimiz var Allah aşkına o vakit? Efendim, İngiltere Başbakanı istemiş” dedi.
“Irak’ta ihtilal oldu, o vakit neredeyse Türk ordusunu alarma geçirdiler, Irak’a da müdahale edecektik. Dış politikada bu abartılı gösteriş merakını Türkiye’nin lehine görmüyorduk” dedi.
MBK üyeleri Numan Esin ve Mustafa Kaplan’ın Meclis Darbe ve Muhtıraları Araştırma Komisyonu bünyesindeki 27 Mayıs-12 Mart alt komisyonu tutanaklarına yansıyan ve 57 yıllık Suriye olayının da yer aldığı anlatımlarında öne çıkan başlıklar şöyle:
Önce ABD’ye sonra Rusya’ya: Şimdi, biz ihtilalle geldikten sonra, o sıralarda Kore Tugayı İzmir’den Kore’ye hareket etmek üzereydi. Hemen vaziyet ettik, durdurduk, yollatmadık, bir bölük yolladık Kore’ye, bir bölüğe indirgedik koca tugayı. Yani, biz Türkiye’nin dış politikasında da yanlışlar olduğu kanaatindeydik. Bir gösteriş içerisindeydi DP. Sonradan gittiler Amerika’da para dilenciliği yaptılar, Amerikalılar bunlara 57’den sonra yardım etmeyince de ‘Acaba Rusya’yla bir merhabaya gelsem mi?’ filan diye öyle bir niyetleri olmuş.
Menderes asılmayacaktı: Şimdi mesela o vakit bizim fikrimiz, Türkeş tabii o işin başında, akıllı bir adam Türkeş, hepimizden de daha tecrübeli. Yahu adam asmakla filan memlekete hizmet edilmez. Bu işe bir çözüm bulalım, nasıl bulalım? Gidiyor, o vakit Dışişleri Bakanı... Selim Sarper. Evet. Ona talimat veriyor, diyor ki ‘Git İsviçre büyükelçisiyle görüş, biz Türkiye’de devlet adamlarından 10-15 kişiyi İsviçre’ye göndereceğiz.’
Amerikalılardan hoşlanmıyorduk: Biz gençler, Amerikalıların Türk ordusunun içinde bu kadar mesafe almasından hoşlanmıyorduk.
Kontrgerilla sonradan başladı: (Kontrgerilla). Onlar başlamıştır. İşte bazı subayları komando kursundan falan geçirmek suretiyle. Ben bunların gücünü 12 Mart’ta yaşayarak öğrendim. (Ziverbey’de) Öyle öğrendim. Özel harekâtçıların ne kadar etkili olduklarını.
İhtilal yapılacağına inanmıyordu: Menderes zaten kendisine karşı bir ihtilal yapılacağına inanmamış. Yani ‘Ben bu kadar hizmet ediyorum, bu ordu bana niye karşı geldi? Bu Mehmetçik mi bana silah çekecek?’ İnanamıyor adam. Üniversite öğrencileri neredeyse yakasına yapışıyor, o 555 K hareketlenmesi var ya, o meydanda onların arasına düşüyor, orada bile tam bilinçlenmiş değil, Celal Bayar orada işin ciddiyetini anlıyor, ama o da ‘sıkıyönetimle hallederiz’ diye düşünüyor.
Said-i Nursi’nin mezarı: İçişleri Bakanı ve Cemal Paşa, efendim, işte, iki şeye karar veriyorlar: Bir, 55 ağayı biliyorsunuz... Onları Sivas’ta topluyorlar. Bir de Bediüzzaman Said-i Nursi Hazretleri’ni de, işte, üç ay evvel vefat etmiş, onun mezarını da duyduğum kadarıyla Isparta’nın bir köyüne...
19 Temmuz 2012 Perşembe
suriye'de muhalefeti kim finanse ediyor? the times'ın haberi..
Sponsors of war: Syria rebels financed by shady figures with hidden agendas
Anthony Loyd
A distant sponsor finances the war among the olive groves and walnut trees high on the
Jebel Akrad mountains. Sometimes he supplies the rebel fighters there with weapons
and ammunition. More often he gives them money, hundreds of thousands of Syrian
pounds, that are carried along hidden trails by a courier coming from Turkey.
With the sponsor’s support the rebels can raid, harry and ambush the logistic routes
and outposts of the Syrian army in the valley beneath them. Without it, the hundred
men of the “Thwar Tahrir” khattiba (brigade), one of a dozen rebel units in the area,
would be little more than desperate renegades struggling to survive.
There is one major problem in the relationship. The rebels do not know who their
sponsor is. “We know what we are fighting against, but we don’t know exactly who we
are fighting for,” admitted the khattiba’s commander, Lieutenant Ahmad, a tall
athletic man in his mid-twenties who was an infantry officer in the Syrian army before
defecting to join the rebel Free Syrian Army (FSA) seven months ago.
“A middleman in Turkey masks the sponsor’s identity. We can never deal with him
directly. At the moment there are no conditions to the money and weapons we receive.
But I’m worried that one day there might be.”
The commander’s concerns epitomise the fears shared by numerous opposition
elements inside Syria, as well as Western powers and the wider international
community.
The influx of weapons and money to FSA fighters has increased the tempo of fighting,
bringing clashes to the streets of Damascus and widening the conflict throughout Syria
to the point where the International Committee of the Red Cross has termed the
revolution a “civil war”.
There are strong moral arguments for arming the rebels and ending President Assad’s
regime. But who exactly is financing the revolution and what is their agenda?
Syria’s revolution is expensive. In just a few months of fighting, Lieutenant Ahmad has
learnt how high the financial costs can be. In the valley beneath us, clearly visible in the
light of late afternoon, a Syrian army unit mans a heavily fortified post on the highway
leading southwest to the city of Lattakia. A fortnight ago, Lieutenant Ahmad led 70
men in a night raid on the post, killing 14 Syrian soldiers and leaving two armoured
BMP fighting vehicles aflame.
“We hit them hard, but it cost a lot,” he admitted, cradling a Polish Kalashnikov as he
looked down at the Syrian post. The rumble of artillery echoed in the distance and
smoke from burning forests smeared the horizon.
“In just an hour of fighting we used 3,000 rounds of ammunition and 15 RPGs. At $2 a
bullet and around $1,000 for an RPG that’s about $21,000 (£13,500) at current prices.
Now, until the next payment of money arrives, we are restricted to defending
ourselves.”
Lieutenant Ahmad founded the khattiba three months ago, drawing together smaller
ad hoc FSA groups already present in the villages on the Jebel Akrad, a strategic
mountain range above the main road linking Lattakia with the interior.
“Weapons and munitions were my first big problem,” he said. “We didn’t have enough
of anything. But money is an issue too. It costs 96,000 Syrian pounds (£1,000) every
ten days just to feed my khattiba.”
Yet soon after forming his unit, Lieutenant Ahmad was approached by a Syrian
businessman living in Turkey, who offered to act as a “wasta”, a go-between on behalf
of a mysterious sponsor. Lieutenant Ahmad agreed, but not all his fighters were happy.
Some, including Lieutenant Ahmad’s elder brother Mohammed, knew the businessman
by reputation as a black marketeer and warned against involvement with him. “The
wasta is a crook,” Mohammed said. “He makes money out of us with false accounting
for our ammunition expenditure and keeps cash for himself. Each khattiba here has
similar problems with their middlemen. But ours is the worst.”
The first lump sum of cash duly arrived, along with a computer and Chinese radios.
Then came the weapons: AK47s and RPGs smuggled in via Turkey from Libya and
Iraq. More money followed, usually Syrian currency, but sometimes US dollars. The
largest single tranche to the khattiba in the past three months has been 1.5 million
Syrian pounds, equivalent to £15,000. The sum was just in excess of the amount
needed for a night raid. But Lieutenant Ahmad and his rebels remained uneasy.
“The middleman’s accounts are deliberately chaotic so that he can take money for
himself,” he said. “And the equipment is often not as it should be. We asked for good
boots. The middleman bought them using the sponsor’s money. They were Chinese.
They were useless. They fell apart after ten days. I’m sure the wasta charges the
sponsor for high-quality equipment, and keeps the cash difference.”
Later, a Syrian activist who knew the middleman personally told me that the man was
based in the southern Turkish city of Antakya and acquired weapons and money
through a second Syrian businessman, a former dentist with close business ties to
Saudi Arabia. But after that the trail goes cold. Is it official Saudi support coming in
through Syrian go-betweens, or that of a private donor, Salafists or the Muslim
Brotherhood?
“I don’t know the answer,” said Lieutenant Ahmad. “It would be much better if the
sponsor dealt with us directly, or else through an official central committee run by the
FSA. At least then we would have some form of transparency and end the deception.
“But what choice do we have? We want to overthrow Assad. And to do that we need
money and weapons.”
12 Temmuz 2012 Perşembe
libya seçimleri ile ilgili reuters analizi
Marie-Louise Gumuchian / Hadeel Al Shalchi
TRABLUS, 12 Temmuz (Reuters) - Libya'da rejim değişikliğine
yol açan silahlı mücadele sırasında başbakanlık yapan Mahmud
Cibril'in Ulusal Güçler İttifakı (NFA), Cumartesi günü yapılan
parlamento seçimlerinin kısmi sonuçlarına göre Bingazi kentinde
parlak bir başarı yakalayarak en büyük rakibi olan İslamcı
partinin önüne geçti.
Libya'nın 60 yıldan bu yana yaptığı ilk serbest seçimler,
iki kişinin öldüğü olaylara rağmen gözlemciler tarafından
başarılı olarak niteleniyor.
Seçimin şu ana kadar belli olan sonuçları, İslamcı Müslüman
Kardeşler hareketinin Libya'daki siyasi kolu olan Adalet ve İmar
Partisi'nin (JCP) ağır bir yenilgi aldığını gösteriyor.
Bu sonuç, Mısır ve Tunus gibi Arap Baharı değişimini
yaşayan diğer Arap ülkelerindeki İslamcıların elde ettiği seçim
başarılarından çok farklı bir yönde.
Oyların yüzde 70'inin sayıldığı ve NFA'nın Bingazi
vilayetinde 95,733 oy, JCP 'nin ise 16,143 oy adlığı belirlendi.
Geçen yıl Muammer Kaddafi'nin devrilmesiyle sonuçlanan isyan
hareketinin merkezi olana Bingazi'de seçim ülkenin doğdusundaki
bu bölge için daha fazla özerklik isteyen protesto gösterilerine
de sahne oldu.
Ancak 60 kadar ılımlı partinin ittifakıyla oluşan NFA, daha
önce belirlenen sonuçlara göre İslamcıların kalesi sayılan Derna
kenti gibi merkezler de dahil olmak üzere ülke genelinde önde
gidiyor.
Ancak Cibril'in zaferi, 200 üyeli ulusal parlamentoda
sandalyelerin çoğunu alacağı anlamına gelmiyor. Çünkü parti
listelerinden seçime giren adaylar için sadece 80 sandalye
ayrılmış durumda. Geri kalan üyelikler bağımsız adaylara
gidecek. Bağımsızların ise siyasi eğilimlerini teker teker
belirlemek çok güç.
Libya'da bu seçimle belirlenecek olan parlamento bir
başbakan ve bakanlar kurulu seçecek. Ancak 2013 yılında ülkede
kalıcı parlamento için yeni genel seçimler yapılacak.
Haberin orijinali için tıklayınız: [ID:nL6E8IBBW2]
ÖNEMLİ: Bu haber, linkleri yukarıda belirtilen haber ya da
haberlerden derlenmiştir. Tam çevrilmiş metin olmayabilir.
5 Nisan 2012 Perşembe
almanya emekli askerler günü kutlamaya hazırlanıyor, ama muhalefet tepkili (the times)
Germany is preparing to end one of its last postwar taboos with a Veterans’ Day to celebrate its military forces.
Thomas de Maizière, the Defence Minister, has proposed that May 22 should become a day to honour past and present German troops despite fears that it could be used to commemorate the Nazi war machine. He chose the date because it was when the postwar Bundeswehr, or Federal Defence Force, was founded in 1956.
As the war generation dies out, the Defence Minister believes that the time is ready for Germany to come of age as a nation and commemorate the work done by its modern armed forces. The proposed Veterans’ Day is intended to honour the 300,000 German troops who have served overseas and the 100 who have lost their lives in the past two decades.
German forces have served on peacekeeping missions including those in Kosovo and Bosnia, and the anti-piracy mission off Somalia. Germany is the third largest contributor to the international force in Afghanistan, behind the US and Britain.
The choice of date for the Veterans’ Day is fraught with complications — May 22 also happens to be the birth date of Richard Wagner, the composer revered by Hitler whose music is seen as a soundtrack for the Third Reich.
“People should acknowledge the services of the veterans,” said Mr de Maizière in a policy paper published yesterday.
But first, his proposal acknowledges, there has to be a debate about the definition of a veteran. Thousands of Germans who served in the war are still alive, including the former chancellor, Helmut Schmidt.
Rainer Arnold, defence spokesman for the opposition Social Democratic Party, said: “I am sceptical whether there can be a day that really reaches society.”
The Left Party rejected the plan. “If the Defence Minister wants to do something for former soldiers he should improve their social security instead of invoking some cheap idealised honour,” said Paul Schäfer, its defence spokesman.
30 Mart 2012 Cuma
azerbaycan israil'e havaalanlarını açıyor (FP)
Foreign Policy Magazine’nin haberine göre İsrail muhtemel bir savaş için Azerbaycan’la havaalanlarını kullanmak konusunda anlaştı.
Dergi, haberini ismini vermediği ABD ordusunun yüksek rütbeli subaylarının hazırladığı bir rapora dayandırıyor.
Haberde ayrıca, üç farklı diplomatik kaynağın anlaşmayı doğruladığı da belirtiliyor. Raporda Azerbaycan yönetiminin, İran nükleer tesislerine olası bir hava harekâtı için İsrail’e eski Sovyet döneminden kalma bazı hava üslerini kullanmak için izin verdiği yazıyor.
Söz konusu rapor ayrıca, İsrail ile Azerbaycan’ın son aylarda askeri işbirliği konusunda birçok anlaşmaya imza attıklarını, İsrail’in Azerbaycan’a uzaktan kumandalı gözetleme uçakları ve ileri teknoloji ürünü füze savar sistemleri sattığını da yazıyor.
(şalom)
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)